Güneş batarken Fransa'nın şirin köylerinden birinin kıvrımlı yollarında, varlıklı bir Alman ailesi, yaz tatillerinin tadını çıkarıyordu. Ancak, bu sakin görüntünün altını bir trajedi bozdu. Hızlı giden arabaları, yol kenarında yürüyen genç bir kadına çarptı. Kazanın şokuyla, aile içgüdüsel bir kararla kadını gizlice evlerine götürdü; yardım etme bahanesi altında korkunç bir sırrı örtbas etmeye çalıştılar. Bu iyilik gösterisi, yüzeyde masum görünse de, aileyi birbirine düşürecek, karanlık istekleri ve uzun süre bastırılmış gerilimleri ortaya çıkaracak bir katalizör oldu. Babanın kontrolcü yapısı, anneye gizli isyanını, ve çocukların ise, masum görünen dünyalarının kırılganlığını gösterdi. Genç kadın, bu aile dramasının merkezinde yer alarak her bir üyenin en büyük korkularını ve en derin arzularını tetikledi. Başlangıçtaki merhamet, manipülasyona dönüştü. Her aile üyesi, kadını kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalıştı: babanın hırsı, annenin yalnızlığı, çocukların isyanı... Bu zehirli oyunun yükü ağır bastığında, gizlenen sırların ağı aileyi yuttu ve yıkıma sürükleyerek, hayatlarının kalıcı olarak değiştiğini kanıtladı. Kararın yıkıcı sonuçları, aile fertlerini, yaptıkları seçimler ve gizledikleri karanlık gerçeklerle yüzleşmeye zorladı; kurtulmanın bir yolu kalmamıştı.